Yapılan araştırmalar; büyük ölçekli şirketlerin girişimler ile kurdukları ortaklıklarda en çok nerede hata yaptığını ortaya çıkardı.
Girişimcilik ekosistemi Silikon Vadisi’nin ve devlet destekli teknokentlerin dışına çıkalı çok oldu. Bugünlerde büyük ölçekli şirketlerin hemen hepsi, kendi girişim programlarını duyuruyor. Hedefte elbette “inovasyon/yenilikçilik” var. Peki, yapılan yatırımlar, kurulan ortaklıklar, gerçek bir ürüne veya çözüme ne ölçüde yansıyor? Dahası, geleneksel bir organizasyon anlayışıyla çalışan dev şirketlerin, hızlı ve yenilikçi girişimlerle birlikteliği nasıl bir verimlilikle ilerliyor?
Hızlandırıcı programı olmanın yanı sıra, girişimlere yatırım da yapan 500 Startups bu amaçla 100 kurumsal inovasyon programını inceledi. Bu programların içinde pilot projelerden, girişimlerle yapılan iş ortaklıklarına kadar geniş bir yelpazede senaryo bulunuyor. Doğrudan yapılan yatırımlar ve hatta satın almalar da aynı programlara dahil. Ortaya çıkan sonuç; büyük ölçekli kurumsal firmaların, söz konusu girişimler olunca ortaya pek de toz pembe hikayeler çıkaramadığını gösteriyor.
Şirketler girişimlere yatırım yapıyor yapmasına; ancak ortaya başarılı bir ürün veya hizmet çıkmıyor. Araştırmayı baz alacak olursak, kurumsal şirketlerin yüzde 80’inden fazlası, girişimlerle gerçekleştirdiği pilot programların dörtte birinden daha azının ticari ürüne dönüştüğünü öne sürüyor.
Bu rakamlar ne girişimler ne de kurumsal şirketler açısından iyi görünüyor. Ortaya çıkan bu göreceli başarısızlığın sebebi farklı kırılımlara ayrılırken; temel gerekçe iki tarafın “farklı frekanslarda” hareket etmeleri. Girişimler daha atik, daha çevik ve her fikri hemen eyleme taşıyabilecek bir yapıya sahipler. Zaten bu yüzden adı biz onlara “girişim” diyoruz. Kurumsal şirketler ise aynı pilot program üzerinde kendilerine düşeni yapmakta çoğu zaman hantal kalıyor. En azından 500 Startups raporunda ortaya çıkan tablo bu şekilde.
Araştırmaya katılan şirketler arasında, girişimlerle bir şekilde (yatırım, ortaklık, satın alma gibi) iş birliği yapıp yılda 50’nin üzerinde pilot projeye imza atanların oranı onda bire ulaşamıyor. Benzer şekilde, şirketlerin beşte birinin, bir anlaşmayı sonuca bağlamaları da altı aydan uzun sürüyor. Böyle bir ortamda yeni ticari ürünlerin, yani “inovasyonun” boy göstermesini beklemek kolay değil. Süreçleri daha kısa gizlilik anlaşmaları, kısa vadeli satın alma sözleşmeleri ve merkezi bağlantılar gibi çeşitli yöntemlerle kısaltan şirketlerin daha başarılı olduğu da gözlerden kaçmıyor.
500 Startups’a göre büyük şirketlerin yaşadığı bir diğer sorun ise “organizasyonel uyum”, yani aynı frekansta hareket etme kabiliyeti. Şirketlerin iş birliği yaptığı girişimlere özen göstermesi, onlara doğru zamanda doğru kaynakları sağlaması ve tüm paydaşların aynı hedef doğrultusunda hareket ettiğinden emin olması gerekiyor. Neticede söz konusu işletme ve iş yapma olunca, kurumsal firmaların bariz bir bilgi birikimi ve deneyimi bulunuyor. Bu avantajın genç ve parlak girişimlerle paylaşılması demek; inovasyonun beslenmesi ve yeni ürünlerin daha hızlı pazara sunulabilmesi demek oluyor.